FIKRALAR

UYANIK JAWSLAR

Üç jaws ve üç kaşonun izne trenle gitmeleri gerekmiştir.
Tren garına giderler. Üç jaws, 3 bilet aldığı halde kaşolar tek bilet alırlar. Jawslar, bunun sebebini sorduklarında kaşolar:

-Bekleyin ve görün,
derler. Trene binerler ve tren hareket ettikten bir süre sonra üç kaşo, kalkıp hep beraber trenin tuvaletine girer. Biraz sonra kondüktor gelir ve üç jawstan üc bileti alır. Tuvaletin önünden geçerken kapıyı tıklatıp:

-Bilet lütfen, der. Kapı açılır ve bir el bileti uzatır.

Jawslar bunu görür. Taktiği kapmışlardır. Dönüş yolculuğu için yine gara giderler. Jawslar bu sefer tek bilet almışlardır. Kaşolar ise hiç bilet almazlar. Jawslar yine şaşırıp sebebini sorduklarında kaşolar yine bekleyip görmelerini söyler. Bir süre sonra yolculuk başlar. Önce jawslar kalkıp bir tuvalete girerler. Ardından da kaşolar karşısındaki tuvalete. Kondüktörün gelmesine yakın, bir kaşo çıkıp karşı kapıyı tıklar ve:

-Bilet lütfen, der.
Açılan kapıdan bir el bileti uzatır. Bileti alan kaşo diğer tuvalete geri girer!..


ARBİŞ İSPANYA'DA

İspanya'da tatilini geçiren arbiş, restoranda tipik bir İspanyol yemeği yemek istemişti.
Listeyi uzun uzun inceledi. Cojano adı dikkatini çekti. Ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.Parmağını basıp, garsona işaret etti. Garson bir tabak içerisinde yemeğini getirdi.
Nefis bir şeydi ama içindekinin ne olduğunu çıkaramadı. Bir çeşit etti ama ne?...
Garsonu çağırdı ve sordu... Garson anlattı:

-Bugün boğa güreşlerine gittiniz mi bayan?
-Evet...
-İşte bu yediğiniz yemek, bugün arenada öldürülen boğanın yumurtalıklarından yapıldı.

Arbiş, ertesi gün gene aynı restorana gitti. Tadı damağında kalan yemeği Cojano'yu bir kez daha istedi. Lezzetle yedi. Artık ahbap oldukları garson, hatır sormaya geldi:
-Nasıl memnun kaldınız mı bayan?
-Kaldım kalmasına ama bir şey dikkatimi çekti. Dün yediğim Cojano biraz daha büyüktü gibi geldi bana.
Garson başını iki yana salladı:

-Her zaman boğa kaybetmez bayan...


AH ŞU AYAK KOKUSU

Taze bir jawsın ayakları çok fena kokardı. Bir gün bir arbişe birlikte tiyatroya gitmelerini teklif etti.

-Hay hay, dedi arbiş. Ama git, ayaklarını yıka ve temiz bir çorap giy. Söz mü?
Tiyatroya gittiler. Yerlerine oturdular. Aradan beş on dakika geçmeden etrafındakiler mendillerini burunlarına götürmeye başladı.

-Hani söz vermiştin, dedi arbiş.
-Vallahi değiştirdim, dedi.
-İnanmazsın diye kirlileri de cebime koydum. Nah!...


İSTEDİĞİ İŞ

İki kaşodan biri ayrılmıştı, uzun zamandan beri görüşmüyorlardı. Yolda karşılaştılar.

-Hayrola, eküri, epeydir görüşmedik. Ne yapıyorsun?
-İyiyim.. Yeni bir iş kurdum. Kadınlarla uğraşıyorum.
-O nasıl iş öyle?
-Onları esirler gibi çalıştırıyorum. Yemek yemelerine izin vermiyorum, kızınca bağırıp, çağırıyorum, paralarını alıyorum. Sonra da işleri bitince kovuyorum...
-Ne biçim şey bu böyle?
-Valla, onlar güzellik enstitüsü diyorlar.


KEKEMENİN FENDİ...

Jaws ile kekeme bir arkadaşı yolda gidiyorlarmış. Kekeme, birden atılmış:

-Gö...Gö... Gördün mü?
Jaws sormuş :
-Neyi gördün mü?
-Ha...Ha...Harika bir ka...ka...kadın...Bir de mi...mi...mini bir etek giymiş...
-Hani? Nerede?
-Se...Se...Sen ba...ba...bakana ka..ka..kadar ma...ma...mağazaya girdi!

Biraz daha yürümüşler. Kekeme yine atılmış:

-Gö...Gö...Gördün mü?
-Neyi gördün mü?
-Şa...Şa...Şahane bir ara...ara...araba!
-Hani nerede?
-Sen ba...ba...bakana ka...ka...kadar geçti git...git...gitti!

Daha yürümüşler.Kekeme yine atılmış :

-Gö...Gö...Gördün mü?
Ama Jaws, bu sefer sinirlenmiş:
-Gördüm lan! demiş.Gördüm işte!
Kekeme de öfkeyle çıkışmış:
-Ma... Madem gördün de, ne diye bo...bo...boka bastın!


NİMET Mİ, MUCİZE Mİ?

Jawsın biri, tedavi gördüğü hastanede yattığı koğuşa çok güzel bir hemşire geldiğini görünce dayanamadı laf attı:

-Biliyor musunuz, sizin gibi bir hemşirenin bana bakmasını tercih ederdim. Bu büyük bir nimet olurdu...
Hemşire gayet sakin cevap verdi:

-Nimet değil mucize olurdu. Çünkü ben doğum kısmındayım.


APANDİST

Bir jawsla arbiş, bir ağacın gölgesinde oturmaktadırlar.
Jawsın tatlı sözleri arasında bir ara arbiş, kulağına fısıldar:

-Sana apandist ameliyatı olduğum yeri göstereyim.

Jawsın gözleri parlar.
-Göster canım göster.

Kız eliyle uzak bir yeri göstererek:
-Bak şu ilerde görünen sarı bina var ya, onun üçüncü katı....


Amerika ve Sovyetler arasındaki füzeler ve Küba bunalımının dehşet günleri.
Kruscef Küba'ya gelecekmiş. Kübalılar toplanmış, bir hoşluk yapacaklar.
Ülkenin en iyi ressamına başvurmuşlar:
-Bir tablo yap. Adı Kruscef Küba'da olsun, diye.
Ressam: -Ben adamı görmedim bile. Adam daha önce Küba'ya da gelmedi.
Ben nasıl kafadan resim yaparım?

Fıkra bu ya. Bizim Temel puro almaya Havana'ya gelmiş. Demiş ki:
-Ben size istediğiniz tabloyu yaparım. Eğer bana bir sandık verirseniz.
Onlar da vermişler. Temel bir haftadan sonra Kübalılar'ı çağırmış.
-İşte tablonuz, demiş. Resmi görÜnce Kübalılar donuvermiş.
Tabloda, yatakta iki kişi, en uygunsuz pozisyonda...
-Bu ne, diye bağırmış Turizm Bakanı.
-Bu kadın kim?
-Kruscef'in karısı, demiş Temel...
-Peki bu ustundeki kim?
-Kruscef'in usağı!..
-Peki Kruscef nerde ulan!..
-Kruscef Küba'da, demiş Temel!..


Temel dahiliyeciye gitmiş.
Doktor ona neyinin olduğunu sormuş.
-Oksurayrum, demiş Temel.
-Ne zamanlar oksuruyorsun?
-Tuvalette oturayurken kapıyu tıklattıkları zaman, demiş Temel.


Temel arkadaşlarıyla çukur açıyormuş, bir grup da çukurları kapatıyormuş.
Ne yaptıklarını soranlara Temel şöyle cevap veriyormuş:
-Bir grup daha vardı, onlar da fidan dikiyordu, bugün celmedular.
Piz de pizim işler ceri kalmasun diye çalışayruz.


Bir Fransız Vampir Yarasa, bir İngiliz Vampir Yarasa ve bizim Temel Vampir Yarasanın bir gece, canı muthiş derecede sıkılmış.
Düşünmüşler ve kan içme yarışması yapmaya karar vermişler.

Önce Fransız Vampir Yarasa havalanmış pırrrr diye... 15-20 dakika sonra geri dönmüş bizim avcı.
Döndügünde ağzı ve dişleri kan içindeymiş.
Diğerleri merakla sormuşlar: -Ne oldu ya?... Anlatsana!
Bizimki: -Hiiiç, demiş pişkin pişkin.
-Hani şu ilerde bir köy var ya.
-Eeee.
-Hani orada bir eşek var ya, işte bütün kanını içtim onun!!!
-Vaauuvvvv, demiş diğerleri, büyüksün valla...

Biraz sonra İngiliz Vampir Yarasa havalanmış, yalpalayarak yarım saat sonra geri dönmüş.
Geri döndüğünde yüzü kan içindeymiş...
Diğer ikisi hemen sormuslar: -Eee baba, anlat bakalım sen ne yaptın...
Başlamış bizimki:
-Hani ilerde bi köy varya, hani orada bir eşek leşi var ya.
-Eeee.
-Hani orada büyük bir Çınar var ya, hah... Evet evet işte orada iki inek vardı, içtim ikisinin kanını...
Diğer iki yarasa hayretler içerisinde bakakalmışlar.

Sıra bizim Temel Vamir Yarasaya gelmiş.... Pırrr...1 saat 2 saat yok bizimki.
Derken sabaha karşı çıkagelmiş...
Yalpalaya yalpalaya, zarzor iniş takımlarıyla tutunmuş.
Diğer iki vampirin yanına geldiğinde yüzü gözü, eli ayağı kan içindeymiş...
Diğer iki yarasa hemen atlamışlar: -Ne oldu?
Anlatmış bizimki:
-Hani ilerde bi köy var ya, hani orada bir eşek leşi var ya.
-Eeee, demiş diğerleri merakla.
-Hani orada büyük bir Çınar varya, o Çınarın altında iki inek leşi var ya...
-Eeee...????
-Hani leşlerin yanında büyük bir kaya var ya...
-Evet???
-Görmedim....Görmedim anasını satayımmmm....


-Hayrola nereden?
-Be be ben mi? Rad rad radyodan geliyorum...
-Ne vardı radyoda?
-Spi spi spi spiker sı sı sı sınavı vardı da...
-Eeee, ne oldu?
-Bı bı bı bırak yahu?Kı kı kıravat tak tak takmadık diye almadılar.


Akıl hastanesinde koğuşları gezen başhekim, bir hastanın oturmuş, birşeyler yazdığını gördü:
-Kolay gelsin, ne yazıyorsun?
-Mektup yazıyorum efendim.
-Yaaa...Kime yazıyorsun?
-Kendime...
-Peki, ne yazılı mektupta?
-İlahi doktor bey, deli misiniz siz? Mektubu daha almadım ki... İçinde ne yazdığını bileyim.


Temel'e hangisini seçersin diye sormuşlar.
-Güzellik mi, aptallık mı?
-Aptallık, demiş Temel, güzelluk geçicidur daa.


Delinin biri, çiviyi tersine çevirerek sivri tarafına vura vura duvara çakmaya başlamış.
Onun bu halini gören başka bir deli işe karışmış:
-Baksana, yahu! Sen yanlış bir iş görüyorsun. Bu çivi karşıki duvarın çivisi olacak galiba, demiş.


Trabzon Asri Mezarlığı'na bir helikopter düşmüştü.
Ankara'dan zayiatı öğrenmek için olay yerine telefon ettiler.
Yetkilinin cevabı şöyle oldu:
-Şimdiye kadar 30 ölü çıkarttık. Hayret bir şey: Kazdıkça çıkıyor!


Cenevre Tarım Konferansı'nda katılımcıların her biri yaptıkları çalışmaları ve sonuçta gerçekleştirdikleri verim artışını anlatıyormuş.
Sıra Temel'e gelince: -Kuru fasülyeye gül aşıladuk, demiş.
-Peki, bunu niye yaptınız?
-Yellenince gül kokayi.


Temel Dursun`a sordu.
-Yahu Dursun aristo mantığı nedir.
Dursun nasıl anlatacağını düşündükten sonra:
-Bak Temel...
-Efendim.
-Senin akvaryumun varmı?
-Var.
-Akvaryumunu sever misin?
-Evet
-O zaman balıkları da seversin?
-Evet.
-O zaman denizi de seversin?
-Evet.
-O zaman plajı da seversin?
-Evet.
-O zaman plajdaki kızları da seversin?
-Evet.
-O zaman o kızlarla yatmayı da istersin?
-Evet.
Dursun:
-İşte aristo mantığı budur Temel`ciğim.

Bu olay Temelin kafasına yer etti. Yolda rastladığı birini çevirip sordu:
-Kardeş senin akvaryumun var mı?
Adam : -Hayır birader.
Temel : -Ulan sen ipnemisun?


Temel bir maskeli balonun yarışmasında kompozisyonuyla birinci gelmiş.
Çırılçıplak, kafasında gaz maskesi, elinde bir demet çiçek ve orasında sallanan bir prezervatif.
Jüriye göre, çıplaklık fakirliği; gaz maskesi hava kirliliğini; prezervatif bedensel kirliliği simgeliyormuş.
Bir demet çiçek ise doğayı.
Hayır, diye itiraz etmiş Temel.
-Punu temek istememiştum.
Kaput kullanmak, çiçeği gaz maskesiyle koklamaya penzer temek istemiştum.


Temel birgün berbere gitmiş, kulağında volkmeni.
Oturmuş berber koltuğuna demiş : -Biraz kısaltın.
Berber: -Tamam yalnız şu kulaklıkları çıkar, demiş.
Bizim Temel: -Olmaz, çıkarırsam ölürüm.
Berber "peki" anlamında başını sallamış, enselerden kısaltmaya başlamış.
Kulaklara yaklaşmış, makas kulaklığa takılmış.
-Birader az çıkar su kulaklıkları, makas takılıyor.
Temel: -Yok, çıkarırsam ölürüm, demiş.
Neyse berber devam etmiş traşa, makas tekrar takılmış.
Berber Temel'i bir kez daha ikaz etmiş, ama Temel yine:
-Yok arkadaş çıkarırsam ölürum, demiş.
Berber iyice kızmış ama napsın müşteri nihayetinde, devam etmiş traşa.
Fakat makas tekrar takılınca dayanamayıp çıkarmış kulaklıkları.
Temel birden yere yığılmış, can çekişiyormuş.
Berber korkmuş, bir o kadar da meraklanmış. Eğilip yerden kulaklıkları almış, kulağına götürmüş:
-Nefes al, nefes ver, nefes al, nefes ver...


Temel ajan olmaya karar vermiş. Akademiyi zor bela bitirmiş.
İş pratik beceriye kalmış son sınav da kamufle imiş. Bir oda var ve bu oda da bir çuval var.
O oda da saklanacakmışsın. Birinci adam giriyor odaya çuvalı üzerine geçiriyor ve juriyi bekliyor.
Juri geliyor ve içi dolu olan çuvalla bi tekme atıyor.
Çuvaldan kopek havlaması geliyor ve juri beğeniyor, "iyi" diyor.
Bir ikincisi aynı şekilde yalnızca kedi miyavlaması yapıyor.
Sıra Temele geliyor ve Temel de çuvalı üzerine geçiriyor.
Jüriden bir tekme yiyor ama ses seda yok.
İki üç derken adamlar joplarla vurmaya başlıyor.
Vurmayı kesiyorlar çünkü öleceginden endişe etmeye başlıyorlar.
Derken bi ses çıkıyor "patates, patateeees"


Temel askerliğini bahriyede denizaltı eri olarak yaptığını anlatmaktadır.
-Bu tenüzaltı tetugun da nedür, diye sorarlar.
-Ha bizim takalarin denizin altinda gidenidur.
-Kapaklarini kapatayi, batayi, tüşman çörünce kapaklarini açayi, mermilerini atayi.
-Haçan o teduğun olur mi? Kapaklarini açar da o takaya su cirmez mi?
-Haçan sen tenüze cirmedun mi?
-Cirdum.
-Hiç sıçmadin mi?
-Sıçtiim.
-İçine su kacayi mi, da. İşte pu prensiple calişayi.


Temel'e bak bakalım arabanın sinyalleri çalışıyor mu, demişler.
-Çalışayi,
-Çalışmayi,
-Çalışayi,
-Çalışmayi...


Temel tuvalette yanında işeyen adama soruyor:
-Sen Oflu misun?
-Evet.
-Seni Sünnetçi Cemal mi kesti?
-Evet. Nerden pileysun?
-Haçan temunden beri ayağuma işeysun.


Meyhanede kafayı bulan Temel tuvaleti arıyordu. Bulamayınca yanında oturan birine:
-Arkadaşım buranın tuvaleti nerededur acaba? diye sordu.
Aklı sıra Temel'le dalga geçmek isteyen adam tuvaleti tarif eder:
-Şu koridorun sonunda, solda, yalnız gitmişken benim yerime de işeyiver.
-Peki, dedi Temel. Gitti ve beş dakika sonra dönüp, tuvaleti tarif edene kuvvetli bir tokat patlattı:
-Ula, madem işeyesun yoğidi niye yolladun beni tuvalete?


Temelle Dursun ormanda yürüyorlar.
Bir ara Temel, Dursun'a sesleniyor:
-Dursun ormanın güzelliğine bak.
Dursun: -Ağaçlardan göremiyorumki.


Dursun evinden çıktığında bir de bakar ki komşusu Temel kendini belinden ağaca asmış halde duruyor.
Hemen gidip ipi ağaçtan çözer. Komşusunu ağaçtan indirdikten sonra merakla sorar:
-Ha sen ne yapayudun öyle?
-Hiç kendimi asaydum...
-Ha uşağum, penum pildiğum insan poynundan asılayi.
Temel üzgün ve çaresiz bir halde komşusu Dursun'a baktıktan sonra cevap verir:
-Ben de öyle yapmişudum. Ama ipu poynima pağladığum zaman bi türlü nefes alamayrum.


Bir mecliste konuşulurken,
Amerikalı: -Biz Mars'a gideceğiz, demiş.
Alman: -Biz yakıtsız giden otomobil üreteceğiz, demiş.
Fransız: -Atom bombasını etkisiz hale getirecek projelerimiz var, demiş.
Bizim Karadenizli de onlardan geri kalmamak için: -Biz de güneşe gideceğiz, demiş.
-Güneşe gidemezsiniz, demişler."Güneş yakar."
Karadenizli gülümsemiş:
-O kadar da enayi değiliz, tabi, demiş. Akşam serinliğinde gideceğiz.


Adamın biri karadenizli arkadaşına "eşek" demiş.
Karadenizli sormuş:
-Eşek olduğum için mi arkadaşınım;
yoksa arkadaşın olduğum için mi eşeğim?


Karadenizliye sormuşlar:
-Neden baştaki saç ağarıyor da, aşağıdaki ağarmıyor?
-Aşağısı bir iş düşünüyor, yukarısı bin iş düşünüyorda ondan, demiş Karadenizli.


Temel bilim adamı iken bir arkeoloji araştırmaları konferansına davet edilir.
Amerikalılar anlatmaya başlar:
-Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 25 metre aşağı indik ve telefon kabloları bulduk.
Öyleyse bizim atalarımız asırlar önce telefon kullanmışlardır.
Sıra Türkiye'ye gelir ve Temel başlar anlatmaya:
-Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 50 metre aşağı indik ama birşey bulamadık.
Öyleyse atalarımız telsiz telefon kullanmışlardır.


Temel ile Dursun iki tane at almışlar. Fakat devamlı karıştırıyorlarmış. Hangisi kimin atı belli değil.
O yüzden Temel'in aklına parlak bir fikir gelmiş ve atın bir tanesinin kuyruğunu kesmiş.
Dursun ona inat o da diğer atın kuyruğunu kesmiş.
Temel bu sefer atın bir tanesine boya ile işaret koymuş.
Dursun'da ona inat aynı yere aynı boya ile diğer ata işaret koymuş.
Bakmış ki böyle de olmuyor. Temel Dursun'a:
-Ha Tursun bak bu böyle olmayacak beyaz at benimki, siyah at da seninki olsun, demiş.


Lazistan'ı gezmekte olan turist:
-Allah Allah, burada herkesin bıyığı var, demiş.
Temel, burnuna dikkat çekerek: -Piz önemli ve değerli şeylerin altini çizeruz.


Öğretmen Temele kafayı takmış. İllaki sınıfta bırakacak çocuğu diye millet dedikodu yapmış.
Öğretmen de halkın önünde Temel'i sınav yapmaya karar vermiş. Stadda halk toplanmış.
Ve öğretmen megafonla Temele sormuş:
-Yedi kere yedi kaçtır?
-Kırk tokuz demiş, Temel.
Bir saniye sonra staddakiler ayağa kalkıp hep bir ağızdan:
-Pi sanş taha ver, pi sanş taha ver, diye bağırmışlar.


Temel bir gün hakimin karşısına çıkartılır. Hakim Temel'e sorar:
-Evladim senin adın ne bakim?
Temel: -Adım "Temel", fakat "Z" si yok.
Hakim biran düşünür ve Temel'e dönerek der: -Evladım, "Temel"de "Z" yok ki!
Temel hemen cevabı yapıştırır: -Eeeee, biz ne deduk hakim bey?


Venedikte deney yapan bilim adamları insanların beyninden parça alarak etkisini görmek için söyledikleri kelimelere bakıyorlar.
Bir İtalyan kobay başlıyor: -Huano mito.
Beyninden biraz parça alıyorlar tekrar başlıyor: -Huano mi.
Biraz daha parça alıyorlar: -Huan.
Beyninin son parçasını alıyorlar ve adam başlıyor:
-Çay elinden öteyi gidelim yali yali.....


Temel kolej sınavına hazırlanan oğluna yardım ederken sormuş:
-Su kaç terecede kaynayi?
-Toksan terece, deyince
-Pilemedun, demiş, toksan terecede dik açı kaynayi!


Temel hastalanmıştı. Doktora gitti.
Doktor Temelin tedavisinin hergün parmaklanmak olduğunu söyledi.
Temel bunu kimseye anlatamayacak kadar utandığı için mecburen hergün doktora gidip orada tedavi oluyordu.
Bir gün doktoru yerinde bulamayınca eve gidip durumu utana sıkıla karısına anlattı.
Karısı doktoru taklit ederek ona tedaviyi yapabileceğini söyleyince Temel tedaviyi tarif etmeye başladı:
-Karıcığım sol elini sol omzuma koy.
-Tamam.
-Sağ elinide sağ omzu...????!!!!
Temelin jeton duştü : -Uyyyy Doktor yedum senu....

Temel boğazda tekneyle turist gezdiriyor bir gün bir Amerikalıyı alıyor başlıyorlar gezmeye...
Amerikalı bir saray görüyor.
-Bu ne kadar zamanda yapılmış, diyor
Temel: -5 yılda, diye cevap veriyor...
Amerikalı: -Yazık bizde olsa 1 yılrda yapılırdı.
Biraz sonra bir cami göruyor.
-Bu ne kadar zamanda yapılmış, diye soruyor...
Temel: -2 yıl, diye cevap veriyor.
Amerikalı: -Yazık be bizde olsa 3 ayda biterdi, diyor.
Temel uyuz oluyor duruma... Biraz sonra bi tarihi yapı daha göruyolar. Gene soruyor Amerikalı...
Temel: -2 ay, diyor.
Amerikalı yine: -Yazık be bizde olsa 1 haftada biterdi, diyor.
Temel iyice kıllanıyor.Tam o sırada Boğaz Köprüsü'nün altına geliyorlar... Amerikalı yukarıyı göstererek:
-Bu köprü ne kadar zamanda yapıldı, diyor.
Temel şaşkın şaşkın bakışlarla kafayı kaldırıp:
-Hangisi? Bu mu? Bu dün burada yoktu yaa...

Kayseri'nin bir köyünde imece yöntemiyle yol yapılıyor. Bunun için de eşekten yararlanılıyor.
Eşek hangi yolu izlerse, orası genişletip araba yoluna dönüştürülüyor....
Köye gelmiş olan Amerikalı Barış Gönüllüsü, ne olup bittiğini kavrayamadığı için sorar:
-Ne yapıyorsunuz böyle?
-Yol yapıyoruz.
-Bu eşek ne için?
-O, yolun mühendisi. Yola uygun seçeneği o gösterir.
Barış Gönüllüsü katıla katıla güler: -Ya eşek bulamasaydınız?
-İşte o zaman Amerika'dan mühendis getirirdik!

Kayserili, trende yolculuk etmekte... Karısında oturan zatla tanışır. Dereden tepeden konuşurlarken:
-Gel seninle birbirimize bilmece soralım, der.
Önce ben sorayım, bilirsen ben sana bin lira veririm. Bilemezsen 10 bin liranı alırım.
Sonra sen bana sorarsın, bilirsem 10 bin liranı alırım, bilemezsem bin lira veririm.
-Tamam, der sor bakalım.
-Söyle öyleyse: Üç ayaklı hayvan nerede yaşar?
Öteki yolcu düşünür, bilemez: -Al 10 bin lirayı.
Şimdi ben de sana aynı soruyu soruyorum: Üç ayaklı hayvan nerde yaşar?
Kayserili, hiç düşünmeden, aldığı 10 bin liranin bin lirasını geri verir:
-Al şu bin lirayı. Ben de bilmiyorum.

Kayserilileri kızdiımak için, eşek etinden pastırma yaptıklarını her fırsatta soyleyen biri yine bir Kayseriliye bunu sormuş:
-Sizde eşek etinden pastırma yaparlarmış doğru mu?
Kayserili adamı rahatlatmış: -Kayseri'ye gidecek misin?
-Yok, gitmeyecegim!
-O halde merak etme!


Ava çıkmış olan adam, başına gelenleri anlatıyormuş:
-Ormanda ilerlerken, karşıma kocaman bir ayı çıkmaz mı? Çifteyi doğrultacak vakit yok!..
Silahı bir kenara attığım gibi başladım kaçmaya. Fakat Ayı peşimde! Benden hızlı koşuyor.
Bir ara ayının sıcacık nefesini ensemde hissettim. O kadar yaklaşmıştı.
Derken ayının ayağı kaydı, yere düştü... Fırsat bu fırsat, tabana kuvvet arayı açtım.
Ama ayı toparlandı, kalktı, bana yetişti. Yine nefesi ensemde... Pençesini uzatsa omuzumdan yakalayacak. Allahtan tam o sırada yine ayının ayağı kaydı, yere düştü.
Talih bana gülüyor! Hızımı arttırabildiğim kadar arttırdım, yeniden arayı beşyüz metre kadar açtım.
Tanrı sizi inandırsın arkadaşlar, ayı yine bana yetişti. Yine nefesi ensemde...
Şansa bakın... Ayının tekrar ayağı kayıp yere düşmez mi?

Serüveni dinleyenlerden biri dayanamamış:
-Sen de çok yürekliymişsin kardeşim!...
Hayvan bana üç defa nefesi enseme gelecek kadar sokulsa, çok ayıptır söylemesi, ben korkumdan altıma ederim.
Avcı dönüp ters ters sözünü kesene bakmış:
-Lafı karıştırma yahu!
Ayı üç kez neyin üstüne bastı da ayağı kayıp yere düştü sanıyorsun?


İki avcı arkadaş yaban ördeği avına çıkmışlardı. Ördeklerin yanına rahatça ürkütmeden varabilmek için bir inek postuna bürünmeye karar verdiler. İki arkadaştan sadece ineğin ön ayakları tarafında yürüyenin tüfeği vardı. Etrafı gözleyerek yavaş yavaş ilerliyorlardı. Bir ara arkadaki heyecanla seslendi:
-Çabuk tüfeği bana ver, çabuk!
Öbürü şaşkınlıkla sordu:
-Ne o, sürü arkada mı yoksa?
Beriki sabırsızlıkla:
-Ne sürüsü yahu! dedi.
Arkadan bir boğa dörtnala üstümüze geliyor.



Senatörlerden birinin ölmesiyle başka bir adam onun süresini doldurmak üzere seçilmişti.
Adam karısına telefon ederek, bu haberi vermek istedi:
-Bir senatör karısı olmak ister miydin? diye sordu.
Karısı biraz düşündü sonra sordu :
-Hangisinin?


Diş hekiminin odasına giren genç ve güzel kadın:
-Ah doktorcuğum, dedi. Bu dişi çektirmektense, çocuk doğurmayı tercih ederim.
Doktor: -Öyleyse koltuğun ayarını yapmadan önce kararınızı verin.


Psikolog karşısındaki sinir hastası bir genci teste tabi tutmaktadır.
Kağıt üstüne bir dikörtgen çizip:
-Bu size neyi hatırlatıyor?diye sorar.
Hasta: -İçinde kadın bulunan bir yatağı, diye cevap verir.
Arkasından psikolog kağıda büyükçe bir kare çizer.
Hasta, bu kez: -İçi kadın dolu bir oda, der.
Derken, çok büyük bir dikdörtgen çizdiğinde,
hasta bu sefer de: -Bu da içi kadın dolu bir ev, deyince, psikolog dayanamaz:
-Tamam beyefendi, der. Siz bir kadın budalasısınız.
Ama psikolog daha lafını bitirmeden, hasta bağırır:
-Ne, ben mi? Aslında sen kadın budalasısın be.
Sabahtah beri bana terbiyesiz resimler çiziyorsun...


Evliliklerinin üstünden henüz bir ay geçmiştir.Mutlu koca genç ve güzel karısına sarılır:
-İlk aşk ne kadar tatlı, ne heyecanlı değil mi?
Genç karısı yanıtlar:
-Evet... ama seni tanıdığıma da memnunum...


Yamyam baba-oğul balta girmemiş ormanda dolaşırken nehirde yıkanan genç bir kadın gördüler.
Oğul sordu:
-Ne dersin baba, yiyelim mi onu?
Baba bir an düşündükten sonra:
-Hayır, bunu eve götürür, onun yerine anneni yeriz! dedi.


Seksoloji profösörü, konuşmasının sonunu şöyle bağladı:
-Gördüğünüz gibi, insanların duydukları cinsel istek herkeste aynı şiddette ve aynı zamanlarda olmuyor.
Örneğin kimi kişiler bu isteği her gün duyuyorlar. İçinizde bu durumda olanlar elini kaldırsın lütfen. Hemen hemen salonun yarısı elini kaldırdı.
-Güzel, dedi profesör. Görüyorum ki çoğunluk bu gruptan.
Bazıları ise gün aşırı cinsel birleşme isteği duyarlar. Yine epeyce el havaya kalktı.
-Bazıları, artık iyice yaşlanmış olanlarımız ayda bir cinsel istek duyarlar... Sekiz el kalktı havaya.
-Artık bu isteğin bitmek üzere olduğunu duyanlar senede bir heyecanlanırlar, diye devam etti sözlerine profesör...
Ama nedir bu haliniz, telaşınız kuzum?...
El sallayan adam, gözlerinin içi sevinçten gülerek seslendi:
-Bugün, bugün!...


Çekici bir genç kadın, çok zayıf bir bebeği doktora kontrole götürür.
Bebeğe bakan doktor: -Bu çocuk iyi gıda almıyor, der ve kadına dönerek:
-Lütfen soyununuz, diye rica eder.
Soyunan kadının göğüslerini iyice kontrol ettikten sonra doktor:
-Düşündüğüm gibiymiş hanımefendi der, sizin hiç sütünüz yok.
Kadın: -Tabii olamaz doktor bey, der.
Ben çocuğun teyzesiyim...


Kadının biri kocası ile tartışmaktadır.
Kadın: -Bıktım senin bu çapkınlıklarından. Yoldan gelip geçen kadınlara bile bakıyorsun vır vır vır dır dır dır.
Kocası bunun üzerine sinirlenir ve cebinden çıkardığı bıçak ile şeyini keserek arabanın camından dışarı atar.
Tam bu sırada İdris ile Temel otoyolda otomobilleri ile yolalmaktadırlar.
Adamın şeyi gelir ve bizimkilerin camına çarparak yapışır.
Bunun üzerine Temel, İdris'e dönerek : -Uy ula İdris sinekteki mala bak uşağum ...


Matematik öğretmeni ilkokul çocuklarına sormuş:
-Ağaçta 5 kuş var.Birini vurdum kaç kaldı.
Ahmet hemen: -Hiç kalmaz. Çünkü sesten hepsi uçar, demiş.
Öğretmeni bunun üzerine : -Olmaz öyle şey, diye cevap vermiş. Burası matematik dersi.
5 taneden biri vurulursa 4 tane kalır. Ama düşünüş biçimini beğendim.
Ahmet fena halde hırslanmış: -Bende birşey sorabilirmiyim öğretmenim, demiş.
Sor bakalım.
-3 kadın dondurma yiyor, biri ısırarak, biri yalayarak, biri emerek yiyiyor. Bunlardan hangisi evli.
Öğretmen kızarıp bozarmış. Sonunda:
-Bilemem, demiş. -Emen mi?
Ahmet cevabı yapıştırmış:
-Yoo, parmağında alyansı olan. Ama düşünüş biçiminizi beğenmedim.

Öğrenci sınıfa yeni gelmişti. İkinci günü öğretmenine sordu:
-Öğretmenim, insana yapmadığı bir şey için ceza verir misiniz?
-Olur mu evladım, dedi öğretmen. Yapmadınsa ceza da olmaz. Niye sordun bunu?
-Efendim dün verdiğiniz ev ödevini yapmamıştım da ceza verirsiniz sanıyordum!

Gülseren, ağacın altına oturmuş resim yapıyordu.Babası yanına gelerek sordu:
-Gülseren, ne resmi yapıyorsun bakayım?
-Çimenlikte bir keçi resmi.
-Çimenler nerede?
-Keçi hepsini yedi.
-Ya keçi?...
-Yiyecek birşey kalmayınca o da gitti.

Adam hemoroid'den dertliymiş. Arkadaşları kahve telvesi sürerse iyi geleceğini söylemişler.
O da öyle yapmış ama acısı dinmeyince doğru doktora koşmuş.
Doktor: -Eğilin bakalım kontrol edelim demiş...
Adam eğilmiş, doktordan bir takım sesler gelmiş: -Hımmmm, cık... cık... cık... Allah allah, öffffff.
Hasta meraklanmış: -Aman doktor, fena galiba, ne görüyorsun?
-Valla yavrum sana yol gözüküyor, ama üç gündemi, üç ayda mı desem.


Doktor adama topu topu 12 saat ömrü kaldığını söylemiş.
Adam eve gelmiş durumu karısına anlatmış:
-Bu gece gel gidip eğlenelim, sabaha kadar dans edelim...
-Tabii sana göre hava hoş, demiş kadın.
-Nasıl olsa sabah senin kalkma mecburiyetin yok...


Küçük bir otomobilde giderken, yol kenarında işaret eden bir köylü gördü.
Bu sıcakta onu arabaya almanın vicdan borcu olduğuna inanıp durdu. Ama köylü çekingenlik gösterdi:
-Sağolun... Şey... İneğim de var da... Birlikte gelmemiz gerek...
-Aaa o olmadı işte... İneği ne yapacağız?
-Bağlarız arkaya...
-Olur mu hiç? Ben gazladım mı, bağ kopar, inek geride kalır, gideriz biz.
-Yok yok, merak etmeyin! Yetişir bize...
Köylü öyle ısrar ettiki sonunda ineği bağladılar otomobilin arkasına ve hareket ettiler.
Kilometre saati giderek yükseliyordu: 10...20...30...40...
İnek oralı değildi. Arabanın hızına uyarak koşuyordu.
Araba hızlanıyordu: 50...60...80...90...
İnek yine koşuyordu aynı tempoda.
Arabayı kullanan bayağı sinirlenmişti. Birden gazladı: 100...120...
Derken 150 kilometreye çıktığında köylüye döndü:
-Bak seninki şişti. Dili dışarı çıktı.
-Ne şişmesi! Şişmekten değil dilini dışarı çıkarması.
Sen yavaş gidiyorsun da sollamak istiyor bizi. Diliyle işaret verip yol istiyor.


Çok akıllı geçinirdi. Kapısında "ikinci kez gelen hastalardan yarım ücret alınır" yazılı doktora girdi.
Gülerek: -Bakın doktorcuğum, yine ben geldim, hatırladınız mı beni? dedi.
Doktor da güldü: -Tabii, hatırlamaz olur muyum?
-Eeee? Muayene etmeyecek misiniz? İlaç vermeyecek misiniz?
-Hayır gerekmez... Geçen gelişinizde verdiğim ilaca devam edin...